Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda, yazılı tarih boyunca sayısız filozof, yazar, bilim insanı, politikacı, sanatçının söyledikleri sözler nesiller boyunca aktarılmaya ve kullanılmaya devam etmiştir. Bu sözlerden bazıları hızını alamayıp toplumların kimliklerine sirayet etmiş ve bazıları da insanların hayat felsefesi haline gelmiştir. Bugün ise bu özlü sözlerden bir tanesi olan ve ünlü düşünürümüz Shakira tarafından insanlık ortak mirasına kazandırılan “Hips don’t lie” yani “Kalçalar yalan söylemez” sözünün nasıl da bir çok kadın için bir gerçeğe dönüştüğünü değerlendireceğiz. Maalesef şarkıdaki anlamıyla olmadığını en baştan üzülerek belirtmek istiyorum. Bu makalemizde büyük kalçalara sahip olan kadınların gündelik hayatlarında karşılaştıkları zorlu durumlardan bahsedeceğiz. Bakalım sıralayacağımız 10 maddeye siz de hak verecek misiniz?
1. Film başlamadan sinemadaki yerimi almalıyım.
Muhtemelen hepimiz hayatımız boyunca bir kere bile olsa sinema salonundaki yerimize film başladıktan sonra oturmaya kalkmışızdır. Herkes patlamış mısırını ve içeceğini hazırlamış, yerlerine en rahat edecekleri şekilde kurulmuştur. Malumunuz pek çok sinema salonunda koltuklar arasındaki mesafe, uçaklardaki ekonomi sınıfı yolcuları için tasarlanmıştır. Tam bu sahnenin içerisinden kalçalarımızı geçirmek zorunda olmanın verdiği rahatsızlık paha biçilemez bir hal alması da kaçınılmaz olur.
2. Alışverişe çıkmak mı? Gitmesem olmaz mı?
Alışveriş muhtemelen dünya üzerindeki tüm kadınların en kolay anlaşabildekleri konudur. Nerede olursak olalım, nasıl üzgün ya da mutsuz olursak olalım, iki mağaza, üç vitrin görebildik mi hemen modumuz nasıl da değişiverir. O kıyafeti almayacak olsak da bir giyip çıkarsak, kendimizi o deneme kabininden çıkarıp boy aynasının karşısında biraz seyretsek ne dert kalır ne de tasa. Büyük kalçalarımız ise bunun önündeki tek engel olarak arkamızda durmaktadır. Çok beğendiğimiz kot pantalonu denemeden alsak olmaz, denemek için kabine girsek çıkana kadar hevesimiz kaçar. En iyisi etekleri denemeye devam edelim de tadımız kaçmasın.
3. Deniz, kum, güneş
Yine yaz geldi, yine içimizde tatlı bir heyecan. O tatile gidilecek, o denize girilecek, o güneşte bronzlaşılıp, tatlı tatlı kokteyler yudumlanacak. Her şey iyi hoş da bunları yaparken ne giyilecek. Mayo mu yoksa bikini mi? Peki neden bütün mayolar böyle küçücük, neden bikiniler hep avuç kadar? Neden bikini altının bedenini XXXL almak zorundayken üstünü uydurmak için bu kadar çaba sarf etmek zorundayım? Tamam, sakinim ve yaz tatilinin başlamasına 44 gün 9 saat var ve yavaşça elimdeki tatlıyı sehpaya bırakıp yarın başlayacağım diyetin hazırlıklarını yapıyorum. Şimdi tatlımı geri alıyorum ve yarınki diyetime yarın başlıyorum.
4. Bisiklet sürmenin nesi zor olabilir ki?
Bisiklet sürmeye hepimiz bayılırız, ister orman içerisinde bir patikada, ister deniz kenarında bir parkur da ya da şehir içerisinde bize ayrılan yollarda. Hem fiziksel aktivitemizi yaptığımız, hem trafik kargaşasından korunduğumuz hem de dünyamız için attığımız olumlu adımdır bu aktivite. Keşke biz bunları düşünürken, bisiklet tasarımcıları da biz kalçaları iriden hallice olan kadınları düşünüp bize uygun oturaklar tasarlamış olsalar. Dünya hem daha yeşil hem de herkesin rahatça bisiklete binebildiği bir yere dönüşse.
5. Ama bu da söylenmez ki!
Hepimizin mutlaka bir lakabı olmuştur, belki de öğrencilik yıllarımızın en güzel anılarındandır. Bazıları sevimli, bazıları muzip, çoğu da sinir bozucudur. Diş teli takmak zorunda olmamız, görme yetimizin zayıf olması, biraz fazla sıska olmamız, çok soru sormamız, gereğinden fazla korkmamız ya da çok hızlı koşmamız kilolu olmamız kadar normaldir. Yine de kalçalarımız için en ağır lakapları ve de benzetmeleri sadece ilkokul sıralarında değil, üst düzey yönetici olduğumuzda bile çevremizdekiler bizden esirgemezler. Bir de bunlar yetmezmiş gibi, en olmayacak dip seviyelerde esprilere ve şakalara da maruz kalırız. Bunlarla yaşamaya alışmış olan biz hanımları kim yıkabilir ki?
6. Bu mekanı sevmedim, bir daha gelmeyelim.
Evet, biz kalçalı kadınlar plastik sandalye ya da tabureleri sevmiyoruz. Siz belki de beyler olarak bizi sahildeki salaş bir balık ekmekçide beslemek istiyorsunuz. Çok da güzel düşünüyorsunuz ama biz oradaki ufacık taburelere oturmak istemiyoruz. Evet, çok güzel düşünüp bizi ocakbaşında kebap yemeye getiriyorsunuz ama biz masada oturmak istiyoruz. Çok mu şey istiyoruz, hayır istemiyoruz.
7. Şehir efsanemiz bile var.
Bir zamanlar Bill Gates beyefendinin ne kadar da zengin olduğunu anlatmak için ne derlerdi, haydi hatırlayalım. Kendisi sokakta yürürken 100 Dolar’ını düşürse, eğilip almak için harcadığı zaman daha fazla para kaybetmiş olurmuş. Zira onun hayatının o kadar kısa bir süresi daha değerliymiş. Tamam işte bu efsaneyi, biz geniş basenli hanımlara uyarladığımızda taşlar yerine oturuyor. Biz de sokakta yere bir şey düşürünce ya ondan vazgeçeriz ya da eğilmeden oturarak alırız. Sebebi gayet açık, değil mi kızlar?
8. Ben mi çarptım yoksa bana mı çarptı?
Ayaklarımızın o serçe parmakları gider sehpaya çarpar da sanki dünya bir süreliğine yaşadığımız acının yüzü suyu hürmetine durur gibi yapar ya işte nedense kalçalarımız da aynı acıyı durmaksızın yaşayalım diye olur olmadık yerlere girmekten hiç geri kalmazlar. Bu yazıyı yazarken bile o acıyı hissettim sanki umarım siz okurken hissetmemişsinizdir. Eğer siz de hissettiyseniz, kalçalarınız adına sizden özür dilerim.
9. Yalnız bu koltuk iki kişilik.
Bütün kızlar toplandık, kahveler içiliyor, dedikodular yapılıyor, yollar veriliyor, akıllar alınıyor. Ortam harika ama arkadaşım neden o sıska vücudunu zaten iki kişi tam oturabildiğimiz koltuğumuza üçüncü kişi olarak sığdırmaya çalışıyorsun. Haydi bana mutfaktan bir dilim daha kek getir ve koltuğuna geri dön tatlım.
10. Ben bunu geçen sene almıştım sanki.
Tamam itiraf edelim, bu sadece kalçalı değil hepimizin sorunu kızlar. Nedense pantalonlar biz onları giymek istediğimiz hep bir daralıyorlar, sorun kesinlikle bizde değil.